Yaşam Boyu Öğrenim.Com | .Net | .Org | Türkiye''nin En Büyük Eğitim & Kültür & Haber Portalı
Kategoriler
Son Yorumlar
Ençok Okunanlar
Son 3 ay içinde okunanlar!
İstatistikler
Üst Kategori 3
Alt Kategori 11
Toplam Kayıt 2
Toplam Yorum 0
Toplam Gösterim 26984
Bir Direniş Masalı!.. Ve;
Okuma : 14968
Yazan : Sedat BEYAZ
Tarih : 04.08.2013 21:57:45
Kategori : Sedat BEYAZ
Önceki Sonraki
Geçtiğimiz ay İstanbul’da yaşanan “Gezi Parkı” olaylarından bahsediyoruz; Dört tane ağaç kesilecek diye sokaklara dökülen yüz binlerden, kimin ya da kimlerin örgütlediği bilinmeyen başıboş bir güruhtan bahsediyoruz!



            Bir Direniş Masalı!.. Ve;
            Geçtiğimiz ay İstanbul’da yaşanan “Gezi Parkı” olaylarından bahsediyoruz;
            Dört tane ağaç kesilecek diye sokaklara dökülen yüz binlerden, kimin ya da kimlerin örgütlediği bilinmeyen başıboş bir güruhtan bahsediyoruz!
            Açık konuşalım;
            Bir düşünün bakalım!.. Böyle bir hareketi hangi sivil toplum kuruluşu, siyasi parti veya oluşum ya da adına her ne denirse, kimler örgütledi bilen var mı? Bu harekete öncülük eden herhangi bir dernek, yardım kuruluşu var mı?!.. Yok!..
            O halde bu toplum, bu kadar insan nasıl oldu da bir araya gelebildi ve böyle senkronize bir tepki verebildi?
            Cevabı çok basit!..
            Başbakan açıkladı;
            “Allah’ın belası sosyal medya!..”
            Suçlu bulmak, birilerini ya da bir yerleri suçlu ilan etmek ne kadar basit, ne kadar hafif ve ucuz!..
            İşin bu kısmına geri döneriz. Geçelim…
            Ancak;
            Toplumu bu kadar geren neydi? İnsanların bir araya gelip, parti veya siyasi görüş ayrımı yapmaksızın bu kadar saf ve anlamsız bir tepki vermeye iten gerçek sebep neydi acaba?!.. Kaç kişi doğru düzgün ve dürüst analiz etti?!..
            Dahası;
            Gezi direnişi denilen bu olaylar, toplumun nasıl da bilinçsiz, anlamsız bir tepkiyi bile vermekten aciz olduğunu ve yenilgiye mahkûm olduğunu gösterdi!..
            Neden?
            Sebep cehalet!..
            Bir Program sunucusu çıkıp sokaklarda insanlara mikrofon uzatıyor ve soruyor;
            -“İsmet İnönü CHP’den ayrılıp AKP’ye geçecekmiş!.. Siz ne düşünüyorsunuz? Sizce İsmet İnönü AKP’ye geçsin mi?!..”
            Kadın ve erkek her yaştan ve her meslek gurubundan insanlara mikrofon uzatılıp çok sayıda insana aynı soru tekrarlanıyor. İçerisinde öğretmenden esnafa, tarihçiden marangoza, mühendise, kimyagere, basın mensubuna, işçiye, köylüye, yazara, şaire ve memurundan emeklisine kadar toplumun aynası olacak her türden insana aynı soru defalarca tekrarlanıyor.
            Verilen cevaplar saç baş yolduran cinsten!..
            Kimi “evet şu nedenden dolayı geçsin” diyor, kimi de “hayır şu nedenden dolayı geçmesin” diyor.
            Ah benim cahil milletim! Ah benim oyunu bile kime ve ne için verdiğini bilmeyen aciz milletim! Ah benim okumayan, okusa da anlamayan, televizyon ve dizi kültürüyle her gün biraz daha yozlaştırılan, memleket dertleri ve meselelerinden bi haber, yarışma manyağı yapılmış zavallı milletim!.. Ah benim ecdadını tanımayan, kendi tarihinden habersiz, kendini bile sorgulamaktan aciz milletim!.. Ah benim kafasına örülen çorabı ruhu bile duymadan giydirilen milletim!..
            Program sunucusunun uzattığı mikrofona, kendinden emin, çok bilmiş edası ve ağır abi tavrıyla cevap veren akıl fikir fukarası, cahil bile denemeyecek kadar kültürsüz, aslında ağlanacak haldeki ama gariptir komik duruma düşen ofsayt milletim!..
            Ofsayt dedik;
            Çünkü, hayatın ofsaytına düşmüş milletim!..
            - …
            Yıllar önce 2 Temmuz 1993’de Madımak katliamında ilk taşı atan, ilk mermiyi sıkan kimdi kaç kişi biliyor acaba? Elimizde olmayan sebeplerden, ilk taşı atan ve ilk mermiyi sıkan kişinin Özel Harp Dairesi mensubu bir üsteğmen olduğunu yazamadık o tarihte!.. Ve yine Başbağlar katliamını gerçekleştiren ekibin başındaki bir kişi halâ şüpheli!..
            Şimdi bunu neden gündeme getirdik?!.. Her sorunun cevabını Başbakan verecek değil ya… Her şeyi devletten beklemek olmaz!..
            Cevabı çok basit!..
            Madımakta ilk taşı atan ve ilk mermiyi sıkan Özel Harp Dairesi Mensubu bir Üsteğmen’di dedik. Bazı çevreler halâ Madımak’ın katilleri diye birkaç saf salak vatandaşı hedef gösterip, “neden yakalanmadı, kanımız yerde kaldı” diye kıyamet koparıyorlar ya!.. Hani biz “Başbağlar katliamını gerçekleştiren, piyon olarak kullanılan PKK militanlarının başındaki kansız kim?” diye 20 yıl önce sormuştuk ya!..
            Gezi parkı olaylarını provake eden eli telsizli, beli silahlı siviller kimdir? Ne iş yaparlar? Polise ve TOMA’lara ilk taşı, ilk molotofu atan bu esrarengiz adamlar kimdir ve ne iş yaparlar?
            Anlayan anladı!..
            Ama biz anlamayanlar da anlasınlar diye açık konuşalım;
            Türkiye Cumhuriyeti tarihinde her zaman hükûmetler eliyle ya da devletin belirli kademelerindeki kendini bilmez işgüzar yalaka takımları tarafından bu tür olayların oluşması sağlanır ya da meydana gelen olaylar fırsat bilinip halk provake edilir. Türkiye’deki suikastlar (özellikle faili meçhul kalanlar) ve darbeler, hep bu yapının marifetidir!..
            Amaç, gündem değiştirmek, kendi fikir ve düşünce yapısına uygun görmediği siyasi yapı, yönetim ve hükûmeti değiştirmek, bir yerlerde olmaması gereken şeyler yapılırken veya yapılması planlanan şeylerden halkın dikkatini başka olaylara yönlendirmek ya da asıl sorunların gözden kaçırılmasını sağlamak kadar, makam mevki hevesiyle yapılan siyasi yalakalık da olabiliyor. E tabi birilerini suçlu ilan edebilmek için mutlaka suç işletmek gerekiyor!..
            Bu bağlamda, son yıllarda gündemden düşmeyen ve ne olduğu bir türlü çözülemeyen ( ! ) Ergenekon ve Balyoz Davaları da (hukukçu gözü ve bilgisiyle) çok iyi takip ve analiz edilmelidir!.. Hiçbir hukukî bilgisi olmayan gazeteci veya köşe yazarı diye geçinen bir güruhun hezeyanları da beyhudedir!..
            Bir siyasi lider çıktı “Direnişçilerin alnından öpüyorum. Gezi Parkı kurtarılmış bölgedir!” şeklinde çok abes bir laf etti.
            Kim neyi kimden kurtarıyor? Karşınızda düşman mı var? “Kurtarılmış Bölge” ne demektir? Bilerek mi konuşuyorsunuz?!..
            Şimdi düşünelim;
            Adına direniş deyin, eylem deyin, ne derseniz deyin.
            Adı her neyse; Bu şeyde halay başını kimler çekti hatırlayalım;
            İngiliz ajanları, yabancı (A.B.D. ve İsrail) destekli sermaye ve kuruluşlar.
            Bunlar yalnız kışkırtıcılar! Yani sürü psikolojisi hücrelerine kadar yerleştirilmiş milleti kışkırtıp geri çekilerek uzaktan kıs kıs gülen tipler! Tıpki daha önce Irak, Libya, Suriye ve şimdilerde de Mısır’da olduğu gibi!
           “Gezi parkı olaylarını provake eden eli telsizli, beli silahlı siviller kimdir? Ne iş yaparlar?” dedik.
           Ya ortalığı yakıp yıkan, işyerlerine, bankamatiklere, karakollara saldıran, başları ve yüzleri puşilerle sarılı hatta erkek olduğu anlaşılmasın diye etek giyen aşağılık hainler kimlerdir?
            Başbakan da kendince haklı olarak direnişçilere “Çapulcu” dedi.
            Aslında olan biten her şeyden haberi vardı! Hatta nerde, ne zaman ve hangi olayların yaşanacağını an be an biliyordu! E koskoca bir Başbakan!.. O kadar istihbarat ve gücü de olsun yani!..
            Yazdıklarımız birilerine anlamsız ya da karmaşık gelebilir. Ancak kelime oyunları yapmıyor aksine kelimeleri özenle seçerek ve yerleştirerek kullanıyorum. Satır aralarını okumayı bilenler yazdıklarımızı rahatlıkla anlayacaklardır. Bu kadar açık ve net bir dil ve üslup kullanmamıza rağmen halâ anlamayanlar var ise bu satırdan sonrasını okumalarına da gerek yoktur!..
            -…
            Millet olarak çabuk sinirlenen kendini çoban diye tanıtıp ortaya çıkan birilerinin arkasında sürü olma psikolojisi genlerimize yerleştirildiği için, önümüze lider diye çıkan herkesin her söylediği ve yaptığını da sorgulamadan ve analiz etmeden ya ardına düşeriz ya da yargılamadan asmaya kalkarız.
            Özellikle Cumhuriyet tarihine kısa bir göz gezdirilirse bunun çokça örneklerine rastlamak mümkündür. Son örneği de AKP hükûmetidir!..
            Şimdi gelelim olayların çözümüne;
            Dedik ya “Gezi parkı olaylarını provake eden eli telsizli, beli silahlı siviller kimdir? Ne iş yaparlar? Ya ortalığı yakıp yıkan, işyerlerine, bankamatiklere, karakollara saldıran, başları ve yüzleri puşilerle sarılı hatta erkek olduğu anlaşılmasın diye etek giyen aşağılık hainler kimlerdir?” diye!..
            Başbakan açıkladı:
            "Dış mihraklar!.."
            Evet. Dış mihraklar vardı tabi ki ama eksik söyledi!..
            İngiliz ajanları, yabancı (A.B.D. ve İsrail) destekli sermaye ve kuruluşlar başta olmak üzere devletin istihbarat örgütleri, güvenlik mensupları ve hatta PKK, KCK, DHKP-C gibi taşeron itler!..
            Olayların başladığı tarihlerde dünya gündemine, TBMM gündemine, çıkan veya çıkamayan yasalara bir göz gezdirin bakalım nelerle karşılaşacaksınız!..
            Bütün bu olan bitenler küresel sermayenin A.B.D planlarının bir parçası!
            Yani ülkemizi başkalarının yönettiğinin resmidir!..
            “Birilerini suçlu ilan edebilmek için mutlaka suç işletmek gerekiyor!” dedik ya;
            Senaryo yazıldı, oyun sahnelendi!..
            Dünya ve Türkiye gündeminde sessiz sedasız halledilmesi gereken şeyler vardı!
            Çıkarılması gereken kanunlar, yapılması gereken ihanet anlaşmaları, değiştirilmesi gereken yönetimler, işgal edilmesi gereken ülkeler ve topraklar ve kurulması planlanan sözde (!) devletler!..
            Ve tüm bunların da dünya ve özellikle Türkiye kamuoyunun tepkisi çekilmeden el altından halledilmesi gerekiyordu.
            Toplum mühendisleri iş başına geçtiler. Ajanlar, istihbarat örgütleri, güvenlik mensupları, iktidar partisinin (özellikle çıkarlarını korumak veya çıkar sağlamak için boy gösteren) yalakaları başta olmak üzere toplumun çeşitli kesimlerinden insanlar da bu mükemmel oyunun birer parçasıdır.
            Toplum mühendisleri sinir merkezlerinin uyarılması emrini verdi, istihbarat servisleri, ajanlar senaryoyu uygulamaya koydu ve hatta bizzat içinde yer alıp kâh kışkırttı kâh yönlendirdi. Özellikle A.B.D ve İsrail destekli yabancı sermaye bu işin finansörüydü. Ama halâ bir şeyler eksikti!
            Eksik kalan şey ise kıvılcımı ateşleyecek radikal gruplar ve hatta terör örgütleriydi!
            Tam bu noktada çözüm süreci pazarlıkları yapılan PKK, KCK ve DHKP-C  gibi taşeron itler sahneye sürüldü. Kavgalar, çatışmalar, yakıp yıkmalar, ölenler ve öldürenler!
            Eeee; Boşuna Ofsayt demedik biz bu millete. Çünkü bu kelime benim zavallı, cahil, kaş yapayım derken göz çıkaran milletimi çok da güzel anlatıyor!
            Senaryo yazıldı, oyun kuruldu, sahnelendi.
            Millet hükûmete karşı ateşle barut pozisyonunda! Kıvılcımı PKK ve DHKP-C itleri çaktı, olanlar benim güzel ülkeme oldu. Avrupa ülkeleri bir yerleriyle gülerken, BOP (Büyük Ortadoğu Projesi)’ne ciddi gelişmeler yaşandı.
            Mısır’da darbe, Suriye’de kimyasal söylentileri, derken, Amerika müdahale alanlarını genişletti ve iç siyasette ihanet pazarlıkları ve kanunları sessiz sedasız, birer birer meclisten geçirildi!..
            Uzun lafın kısası benim zavallı, cahil milletim hiç tartışmasız ofsayta düştü yine!..
            Hani bir sanatçı “Dava Gezi Parkı değil; Halâ anlamadınız mı? (!)” demişti de Başbakan aforoz etmişti ya kendisini!.. Aslında o sanatçının söylemiyle birebir zıt olsa da, tam da böyle. Dava gezi parkı değildi ama ne yazık ki bunu benim milletim anlamadı!
            Önüne düşen ajanların peşine takıldı, onlar ne derse yaptı. Dahası PKK, DHKP-C militanları, teröristler polisle çatıştı, yaktı, yıktı, arada kalan benim zavallı, cahil, gariban milletim oldu.
            Yani "filler tepişti arada cahiller ezildi!.."
            Gözünün gördüğünü beyni analiz edebilen herkes, yaşananların tam da bu mihvalde olduğunu biliyor ve ikrar ediyor!..
            -…
            Direnişi, eylemleri ya da gösterileri dikkatli izleyenler detaylarda gizli ayrıntıları gördüler.
            Hatırlayın;
            Gösterilerde ya da eylemlerde ya da adına her ne denirse, yaşanan bu olaylar sırasında ne kadar da parti ayrımı yapılmadığı söylense de, sayısız gruplaşmaların ve her bir grubun da diğerlerinden farklı olarak saçma sapan ve anlamsız sloganlar ve hareketlerle kendince bir şeyler yapmaya çalıştığını, görmeyi bilen, gördüklerini anlamlandırabilen herkes gördü.
            Yani hiçbir şekilde senkronize olamamış, birbirinden tamamen bağımsız, birlik ve beraberliğin olmadığı, her türlü provakasyona açık küçük gruplar vardı her yanda.
            Şimdi gelelim madalyonun diğer yüzüne;
            Güya gezi parkı için, güya dört tane ağaç için sokaklara dökülen, tencere tava çalan, sloganlar atan, her zaman olduğu Atatürk’ün arkasına sığınan benim ofsayt milletim, bu ülkede asıl tepki gösterilmesi gereken konuları neden bilmez ve tepki vermez?!..
            Cevabı çok basit:
            Başbakan haklıydı.
            Allah’ın belası medya…
            Şimdi birkaç örnek sıralayalım:
            - Bu ülkede kaç kişi iş kanununu, işveren işçi haklarını biliyor? Yaptırılan iş karşılığında verilen ücretlerin adil ya da olmadığıyla ilgili kaç kişi bilgi sahibi? Özellikle özel sektörde çalışan ve işveren hak ve sorumluluklarını kaç kişi biliyor? İş kanununu kaç kişi okudu?
            - Milletvekili maaşlarını kaç kişi biliyor? Bu maaşın ne karşılığında ödendiğini kaç kişi biliyor ve sorguluyor?
            - Milletvekillerini geçtik de ya danışmanları? Bu adamlar ne iş yaparlar? Kaç para maaş alırlar? Nereden, nasıl ve kimler tarafından seçilirler?
            - Gezi parkında dört tane ağaç için ayağa kalkan Türkiye’m; Turistik yörelerde otel ve golf sahalarına yer açmak için kesilen yüzbinlerce ağaçtan haberin var mı?
            - Kesilmekle de kalmayıp orman alanlarında konaklama tesisleri veya mesken alanları açmak için yakılan ciğerlerinden haberin var mı?
            - Orman vasfını yitirmiş arazi kanunu neden gündeme geldi ve kimlere rant sağladı? Bu kanundan sonra kundaklanan ormanlarından haberin var mı?
            - Yüzbinlerce ağaç kesilerek yapılan Otellerde yabancıların tam pansiyon (her şey dahil) bir hafta tatil yaptığı fiyata, bir Türk vatandaşının bir geceyi bile zor geçirebileceğinden haberin var mı?
            - Türkiye’nin en önemli orman alanlarının madencilik işletmelerine bırakıldığından, mermer, altın, kömür gibi madenleri aramak için en son ormanlarımızın da katliama maruz kaldığından, yüzbinlerce ağacın kesildiğinden haberin var mı?
            - Ülkemde yapılan seçim hilelerinden, bilgisayarlı seçim sisteminde yapılan sahtekârlıklardan ve bu sistemi kimlerin yönettiğinden haberin var mı? Verdiğin oyun kendi partine gidip gitmediğinden haberin var mı?
            - Türk Milli Eğitim Sistemi’nin kimlerin elinde olduğundan, sistemi kimlerin yönettiğinden ve sistemin neden her yıl değiştirildiğinden, talim terbiye kurulunun başında kim olduğundan, okullarda okutulan kitapların yazarlarının kimler olduğundan ve nasıl seçildiğinden haberin var mı?
            - Öğretmen yetiştiren üniversite hocalarından tutun da kendi çocuklarınızı yetiştirecek öğretmenlerin kim olduğundan haberin var mı?
    Ey benim güzel ülkemin güzel insanları;
    Ey benim ofsayt milletim;
            Bunlar gibi yüzlerce hatta binlerce sorgulama yapabilirim ama her şeyden en önemlisi kendinden haberin var mı?
            Düşünün bakalım;
            * Daha düne kadar “Apo ile görüşen şerefsizdir” diyen bir Başbakan’ın, bugün “ben değil devlet görüştü!” diyerek yaptığı aldatmacayı. Devlet kimdir? Başbakan bu devletin nesidir ve neresindedir?
            * Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, gazetelerin Ankara temsilcilerine verdiği iftar yemeğinde “Neticesinden emin olmadığımız bir işe, başka çaremiz kalmadığı için girdik” diyerek, iradenin kendilerinde olmadığını acı biçimde dile getirirken, PKK ordu kurmaya başladı. (YALAN MI?!..)
            * Balyoz ve Ergenekon davaları nedir? Tutuklanan paşalar kimlerdir? Neden PKK’nın kökünü kazımaya yaklaşan komutanlar derdest edilmiştir? Mahkemenin gizli tanık diye dinlediği şahıslar kimlerdir? Uydurma delil terimi neden ilk defa bu davalarda ortaya çıkmıştır?
            * Suriye’nin Haseki kentine bağlı Resulayn ilçesinde Özgür Suriye Ordusu’na destek veren El-Nusra cephesi üyeleriyle yaşanan şiddetli çatışmalar sonrası bölgeyi ele geçiren terör örgütü PKK'nın Suriye kolu olan PYD’nin Başkanı terörist Salih Müslim, 25 Temmuz 2013 Perşembe günü saat 16.30’da Atlas Jet’in Erbil-İstanbul seferiyle Türkiye’ye geldi.
PKK'nın Suriye uzantısı PYD'nin başkanı Müslüm, Türkiye’nin PYD’ye yönelik bakış açısının değiştiğini söyledi.
                Dışişleri ve MİT ile bir araya gelen PKK'nın Suriye uzantısı PYD Başkanı terörist Salih Müslim, “Önce dolaylı, sonra yüz yüze görüştük. İstanbul ilk görüşmeydi, ama son olmayacak” dedi. Ayrıca Türkiye’nin kendilerine insanî yardım sözü verdiğini de açıkladı!.. (BU DA MI YALAN?!..)
            * Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıdan sonra Davos zirvesinde İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez’e meşhur “one minute” kelimeleriyle çıkış yapan Başbakan’ın bu tavrı, partisinden olsun olmasın, oy vermiş olsun ya da olmasın, herkesin kendisine sempati duymasını sağlamıştı. Filistin’e ve Filistin’in muhasara altında olmasına rağmen dünyaya açılan tek kapısı Gazze’ye bu kadar ilgi duyan bir Başbakan, bugün, Filistin’in can damarı, nefes borusu sayılan ve Mısır’a açılan erzak ve yardım tünellerini kanalizasyon suyuyla doldurup dozerlerle yıktıran, Mısır’ın devrik lideri sözde müslüman Muhammed Mursi’yi savunarak, Filistin’le ilgili samimiyetsizliğini ve nasıl bir plan peşinde olduğunu göstermiştir.
            * Her konuşmasında, dünyadaki Müslümanlara yapılan eziyetlerden ve soykırımlardan bahseden bir Başbakan, Çin’in Doğu Türkistan’daki soydaşlarımıza yaptığı soykırımı neden görmüyor? Neden tek kelime etmiyor? “Büyük ve güçlü Türkiye”, “Bölgede ve dünyada söz sahibi Türkiye” masallarının yazarı Ahmet Davutoğlu, Doğu Türkistan’daki soykırımdan siyasi rant çıkaramadı mı acaba?
            * Dünya müslümanlarına yapılan haksızlık, eziyet ve soykırımlara bu kadar duyarlı bir Başbakan, Irak’ta 1 Milyon Müslümanı öldüren “Kahraman ABD askerlerinin evlerine sağ salim dönmeleri için dua ediyorum” diyebilmiştir. (BU DA MI YALAN?!..)
            * Ülkesini refah içinde yaşatan, Türkiye’ye de sayısız iyilikleri olan Irak eski lideri Saddam Hüseyin ve Libya eski lideri Muammer Kaddafi’yi, Amerikan emperyalizmine teslim hatta kurban vermiş bir Başbakan!..
            * Daha düne kadar “kardeşim” dediği, ailece görüştüğü Beşşar Esad’ı, Esed diye anmaya başlayan ve insanlık düşmanı ilan eden bir Başbakan düşünün!.. Komşu bir ülkenin lideri yıkılsın diye o ülkenin içinde yetişmiş, vatanına ihanet içerisindeki hain sürüsünü Türkiye’ye getirip besliyor, maaş bağlıyor, barınma imkânı sağlıyor ve hatta ellerine silah tutuşturup terörist olmaları için kendi ülkelerine geri gönderen bir Başbakan!..
            * Yani dünya anlaşmalarına ve angajman kurallarına göre aslında savaş sebebi yaratan bir Başbakan!..
            * En acı tarafı da, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni neredeyse Rumlar’a teslim etme noktasına gelmiş, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı hain ilan etmiş bir Başbakan.
-…
            Ve son olarak da PKK’ya teslim olmuş, Güneydoğu sınırındaki karakollarını boşaltmış bir Türkiye.
            Ne Uğruna?
            "Çözüm Süreci!.."
            Gelinen sonuç:
            Boşalttığımız karakollarımıza PKK piçleri yerleşip bayrak diye kendi paçavralarını astılar. Kendi Polis ve Asayiş teşkilatlarını kurup yol kontrolleri yapmaya başladılar.
            -…
            Gezi Parkı olaylarının perde arkasıyla ilgili önemli bir not daha:
            Gezi Parkı sürecinde millet oyalanırken, Türkiye’nin petrol yatakları adeta yeni kapitülasyonlarla çok uluslu emperyalist şirketlere hediye edildi.
            Cumhurbaşkanının onayından sonra yürürlüğe giren bu kanunla ülkemizin milli menfaatleri bir kenara bırakıldı. Yabancılara akıl almaz imtiyazlar tanındı. Yabancı petrol şirketleri Türkiye’nin her yerinde petrol arama hakkı elde etti. Bu şirketlere pek çok vergiden kurtulma imkânı tanındı. Yabancı petrol şirketlerine iştahlarını kabartacak cinsten vergi indirimi sağlandı. Şirketler petrol işlerinde kullanılacak malzeme, akaryakıt, kara, deniz ve hava ulaştırma araçlarını yurt içinden satın alması veya ithal etmesi durumunda gümrük vergisi ödemeyecek. Harç ve damga vergisinden muaf tutulacak.
            Yabancı şirketlerin mevcut petrol kanununda ödemek zorunda oldukları yüzde 55 toplam vergi tavanı yüzde 40’a indirildi. Sadece petrol alanları değil yabancılara doğalgaz alanları da açıldı. Yabancı şirketler Türkiye topraklarında buldukları doğal gazın toptan satışını da yapabilecek. Yabancılar çıkardıkları, ihraç ettikleri petrol ve doğal gazdan elde ettikleri geliri yurtdışında tutma imkânına kavuştu.
            Yeni kanunda Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) kuşa döndürüldüğünü görüyoruz. Devlet adına petrol arama ve üretim faaliyetlerini elinde bulunduran TPAO’nun bu yetkisi sınırlandırılıyor. Bu yetki alanına yabancılar da ortak edilerek TPAO’ya büyük bir darbe vuruluyor. Bu kanunda açık hüküm olmamasına rağmen, tespit ettiğimiz anlayış milli şirketimizin özelleştirilmesinin ilk adımıdır. Yasadan “Devlet adına arama ve işletme ruhsatı alma hakkı TPAO’ya aittir” hükmü çıkarılmıştır. Süresi dolan petrol üretim sahalarının TPAO’ya verilmesini öngören madde kaldırılmış bu alanların özel sektör şirketlerine verilmesinin önü açılmıştır.
            Yani, ilk defa yabancılara Türkiye’nin kara ve deniz sahasında petrol arama izni veriliyor.
            Eski yasadaki “yabancı devletlerin doğrudan doğruya veya dolayısıyla idaresinde etkili olabilecekleri şirketlerin petrol faaliyetinde bulunamayacakları, mülk edinemeyecekleri, tesis kuramayacakları” hükmü yeni kanunda kaldırılarak yerine “bu kanundaki esaslara uygun olmak şartıyla, sermaye şirketlerine veya yabancı devletler mevzuatına göre sermaye şirketi niteliğinde bulunan özel hukuk tüzel kişilerine araştırma izni, arama ruhsatı ve işletme ruhsatı verilir” cümlesi getiriliyor.
            Bu arada söylemeden geçemeyeceğim;
            Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararları açıklandı. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanması beklenen ancak Ergenekon davasında adı geçtiği ve Çözüm süreci ile ilgili olarak da “ülke bölünmeye gidiyor” dediği için hükümetin sıcak bakmadığı iddia edilen Jandarma Genel Komutanı Bekir Kalyoncu emekli edildi.
            -…
            Yazdıklarımızdan rahatsız olanlar, muhalefet olmak için yazdığımızı iddia edenler ve hatta hadsiz suçlamalarda bulunanlar olacaktır. Biz şimdiden onların bu tavırlarını, en iyi niyetle, cehalet ve gafletlerine veriyoruz. Ötesini de aynı ihanet kefesinde görüyoruz!..
            Netice-i Kelam;
            "Seyreyleyin ihaneti, perdedeki delikten!.." vesselam.
Yorumlar 0
Copyright
Sayaçlar | Bugün : 648 - 3758 - 4405 | Dün : 748 - 6702 - 7449 | Toplam : 1784534 - 15596779 - 17380568 | Üyeler : 0 - 620 | Online : 0 - 33

İstatistikler | Neler Yaptık | Hakkımızda | İletişim | SiteMaps | Rss
2o10-2o15 © Copyright Yaşam Boyu Öğrenim.Com | .Net | .Org. |
Türkiye'nin En Büyük Eğitim & Kültür & Haber Portalı
Hızlı Sohbet